Yeni Alman gazeteciler
Artan sayıda “Türk Almanlar” klişeleri kırmak istiyor.
Türklerin gerçekten bu kadar çok kardeşi mi olur? Böylesi sorular “renk.” dergisinde yöneltiliyor. Tabii bunlar ciddi anlamda sorulmuyor, burada önyargılarla oynanıyor. “renk.” bir online kültür dergisi; amacını şu sözlerle tanıtıyor: “Türk-Alman ilişkilerinde sıradan olmayan durumları ele almak”. Kimi zaman Türkiye kökenli yazarlar ve müzisyenler tanıtılıyor, kimi zaman sergiler veya filmler konu ediliyor. Dergi bu konseptiyle şimdiden birkaç ödül almış durumda.
Yayın yönetmeni Melisa Karakuş 26 yaşında, Berlin’de yaşamayı seçmiş biri. Bir otobüs yolculuğu sırasında renk.’i çıkarma fikri gelmiş aklına. Arka sıralardan birinde birkaç genç yüksek sesle müzik dinleyip ayçiçeği çekirdeği çitliyormuş. Kabukları da yere atarak. Diğer yolcular “Türkler” diye tepki göstermişler. Karakuş elinde kitabıyla en önde oturuyormuş. Şöyle düşünmüş: Bu gençler Türk-Almanların imajını mahvediyor, bense hiç dikkat çekmiyorum. O sıralar Dortmund’da üniversiteye giden Karakuş kendisi gibi düşünenlerle biraraya gelmiş ve altı ay sonra dergi yayını başlamış. O günün üzerinden 2 yıl geçmiş. Şimdi yaklaşık 30 kişi fotoğrafçılık, tasarımcılık ve yazarlık yapıyor. Türk-Alman kimlikli insanların yaşamının yaratıcı taraflarını gösteriyorlar.
Melisa Karakuş gibi genç medyacıların sayısı Almanya’da giderek artıyor. Anne babaları Türkiye’den gelen bu kuşak Almanya’da yetişmiş kişiler ve kurumsallaşmış medya organlarında kendilerine yer buluyorlar veya kendi medya kuruluşlarını oluşturuyorlar. Birçoklarının faaliyeti entegrasyon amaçlı değil, iki kültürü de tanıyan insanlar olarak yaratıcılık ve açıklığı temsil ediyor. Karakuş “Benim gibi insanların yaratıcılıkta bir artısı var” diyor. Göçmen kökenliler için, onların iki sandalye arasında kaldığı ve kimliksiz oldukları söylenip duruluyor. Karakuş’un buna cevabı: “Ben iki sandalyede oturmuyorum, bir bankta oturuyorum. Bankta insan sağa sola doğru kayabilir, ortada boşluk yoktur.” Karakuş, içinde taşıdığı iki kültürün tadını çıkarıyor. Almanya’da yaşıyor, ama Sezen Aksu dinlemeyi ve baklavayı seviyor. Türkiye onun için “tatillerinin ülkesi”. Şimdi metinleriyle Türkiye’deki insanlara da ulaşmak istiyor. renk.’i Türkçeye çevirmeyi düşünmüş, ama sonra İngilizcede karar kılmış. Tüm dünya okuyabilsin diye.
renk.’i yönetenler kendilerini sadece gazeteci olarak değil, aynı zamanda aktivist olarak görüyorlar. “Bir şeyleri değiştirmek istiyorum” diyor Karakuş. Bu da medyadaki birçok göçmen için tipik bir durum. Aynı şey Türk-Alman blogculuğunda, örneğin Kübra Gümüşay için de geçerli. Tanınmış Türk-Alman yazar “Ein Fremdwörterbuch” (Bir Yabancı Kelime) adlı blogunda İslam, feminizm ve internet konularında yazıyor. Başörtülü mümin bir Müslüman ve kadın olarak kişisel deneyimlerini anlatıyor. Gümüşay klişe yargıları kırmak istediğini söylüyor. Ya da Almanya’da Müslüman kuruluşların yaptıklarını yakından izleyen bir diğer blog yazarı Eren Güvercin’de de aynı şeyi görmek mümkün. Olayları tasvir etmekle yetinmek istemiyor. Metinlerinde açık seçik ve tarafgir bir tutum alıyor.
Bir başka örnek “Neue deutsche Medienmacher” (Yeni Alman Medyacıları) adlı dernek: Bu dernekte örgütlenmiş olan göçmen kökenli medyacılar medyada çeşitliliğin artması için mücadele ediyorlar. Zira yayın kurulları hala fazla homojen. Derneğin verdiği bilgiye göre göçmen kökenli medya üyesi 50’de bir. Oysa Almanya’da her beş kişiden biri yurt dışı kökenli.
Ferda Ataman Derneğin kurucu üyelerinden biri. Dernek 2008’de kurulduğunda, “Spiegel Online” dergisinde çalışıyormuş. Almanya’da Türk isimli çok az medya elemanı olması onu rahatsız etmiş. “Neue deutsche Medienmacher” derneği bu durumu değiştirmek için, genç göçmenlerin deneyimli meslektaşlarınca desteklenmesini amaçlayan bir mentorluk programı başlatmış. Bu çerçevede partnerlerle birlikte iki kültürlü bir gazetecilik eğitimini hayata geçirmiş. Büyük bir başarıyla. Bugün Almanya’da Türk isimli çok daha fazla sayıda medya elemanı var. Ataman “Neredeyse her büyük medya kuruluşunda Türkiye kökenli gazeteci var” diyor.
Dernek üyeleri Alman olarak, “yeni Almanlar” olarak kabul görmek istiyorlar. Ama kökenleri yine de belli bir rol oynuyor, Ferda Ataman için de. Daha önceleri başkalarının ona dışarıdan yansıttığı bir şeymiş bu, örneğin gazeteci meslektaşları onun Türkiye kökenine vurgu yapınca. Şimdilerde kendisi kökleriyle ilgileniyor. “Türk bir Alman olduğum duygusu taşıyorum” diyor.
Kısa süre önce “Neue deutsche Medienmacher” yeni Almanlara yönelik bir toplantı düzenledi. 80 dernekten 170 katılımcı vardı. Toplantıdan bir bildiri metni çıktı. Bildiride katılımcılar kendilerinin nasıl niteleneceğine; Almanlar mı, göçmen kökenli insanlar mı, göçmenler, Afro Almanlar, Türko Almanlar mı denileceğine kendilerinin karar vermek istediğini belirtiyorlar. Organizasyonların tartışma gündemine taşımak istedikleri bir şey de göçmen kotası. Ama onları öncelikle birleştiren şey: Alman olmak, Alman atalara sahip olmaktan daha fazlası.
Dr. Mehmet Ata “Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung” için çalışıyor ve “Yani Alman Medyacıları”nın yönetim kurulu üyesi.