Erasmus ve “Avrupa fikri”
Erasmus dönemleri arasında 30 yılı aşkın bir sürenin bulunduğu Astrid Franke ve Helena Böhmer deneyimlerini konuşuyor.
Öğretim görevlisi Astrid Franke bugün Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi’nde Amerikan kültürü ve edebiyatı alanında ders veriyor. 1990 yılında Erasmus programıyla yurtdışına giden ilk üniversite öğrencileri arasındaydı. Franke o dönem bir yıl Edinburgh’da okudu. Alman Dili ve Edebiyatı ile Angolofon Edebiyatları ve Kültürleri alanlarında okuyan altıncı dönem öğrencisi Helena Böhmer ise 2021 yılında Erasmus’la İrlanda’nın Cork şehrine gitti. Farklı dönemlerde Eramus yapmış Franke ve Böhmer’le sohbet ettik.
Erasmus, sizin için ortak bir deneyim. 30 yıl önceki ve bugünkü Erasmus dönemleriniz hakkında bize ne söyleyebilirsiniz?
Böhmer: Korona pandemisi esnasında art arda gelen uzaktan eğitim dönemlerinin ardından bir dönemimi yurtdışında geçirmeyi çok istedim. Farklı bir kampüs yaşamını deneyimlemek gerçekten de heyecan verici oldu. Üniversite dışı etkinlikler açısından burada hissedilen eksikliğe karşı Cork’ta çok sayıda öğrenci kulübü bulunuyor, hatta kampüs içinde bir bar bile var.
Franke: FU Berlin Üniversitesi’nde ilk ya da ikinci yılımdayken Erasmus’la yurtdışına çıkma imkanını elde etmiştim, o dönem sadece bir kontenjan vardı. Ben de sizin gibi çok sayıdaki öğrenci kulüplerinden faydalanmış, sıcak hava balonu ve İskoç halk dansları kulüplerine katılmıştım. Ayrıca ödevlerimi ilk defa oradayken bilgisayarda yazdım.
Yurtdışında geçirdiğiniz dönem sizi değiştirdi mi?
Böhmer: Kendime olan güvenim arttı diyebilirim, çünkü İrlanda’da daha önce yapmaya cesaret edemediğim birçok şeyi deneyebildim. Kimsenin kimseyi tanımadığı bir yerdesiniz, kişisel gelişim için uygun bir ortam.
Franke: Benzer içeriklerin farklı şekillerde işlenebileceğini gördüm. Dönem okuma listesi çok daha kapsamlıydı, Almanya’da bir dönemde sadece dört kitap incelenirken, Edinburgh’da bu sayı on ikiydi. Zamanınım büyük kısmını kitap okuyarak geçirdim.
Geleceğin Erasmus öğrencilerine tavsiyeleriniz neler olurdu?
Böhmer: Nihayetinde her şey çok farklı olacağından mümkün olduğunca az beklentiyle yola çıkmalarını tavsiye ederim. Ben mesela, kimseyle tanışmayacağımı düşünüyordum ama bu, hiç mi hiç sorun olmadı. Sunulan imkanlardan mümkün olduğunca çok faydalanmalarını ve her şeyi denemelerini tavsiye ederim.
Franke: Keskinlikle katılıyorum. Ayrıca bir dönem değil de bir yıl kalmak da çok daha iyi. Böylece çok kısa bir zamanda mümkün olduğunca çok şey görme baskısı ortadan kalkıyor.
Böhmer: Bence bunun avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. Ben İrlanda’da bir dönem kaldım, bir dönem daha kalsaydım, yeni insanlarla tanışmam gerekecekti, çünkü ilk dönemde tanıştığım insanlar gitmiş olacaktı. Öte yandan bir yıl kalınca her şey için çok daha fazla zamanın oluyor elbette.
Franke: O halde daha çok Erasmus öğrencileriyle dostluk kurmuştunuz, öyle mi?
Böhmer: Evet, genelde öyle oluyor. İrlandalı arkadaşlarım da oldu ama örneğin geziler gibi ortaklaşa yapılan faaliyetler üzerinden doğal olarak yabancı öğrenciler arasında bir yakınlık doğuyor. İki hafta önce Maastricht’deki arkadaşlarımı ziyaret ettim, temmuz ayında da Prag’dan bir arkadaşım beni ziyarete geliyor. Bu yüzden daha uzun kalmamış olduğuma çok üzülmüyorum.
Franke: “Avrupa” fikrini canlı tutan şey de aslında her şeyden önce Avrupa’nın bir kentinden diğerine taşınan, doğup büyüdüğü yer dışında bir kentte okuyan ve arkadaş edinen gençler. Bu Avrupa duygusunun, Avrupa kimliğinin güçlenmesiyse doğru yolda olunduğunun göstergesi.
You would like to receive regular information about Germany? Subscribe here: