Yaya Dostu Şehirler
Trafikten arındırılmış kent merkezlerini, çoğu insan daha yaşamaya değer ve daha sağlıklı buluyor. Bunun Almanya’da nasıl olduğunu bu yazımızda öğreneceksin.
1950’li yıllarda kitlesel motorizeleşmenin başlamasıyla “otomobil dostu kent merkezi” ideali oluştu. İnsanlar her yere, direkt evin ya da alışveriş pasajının önüne kadar otomobille ulaşabilmeyi ve en iyisi hemen oradan asansörle ya da yürüyen merdivenle oturdukları daireye veya süpermarkete varmayı istiyorlardı. Bunun sonuçları, birçok insanın az hareket etmesi, dolayısıyla obezite ve yüksek tansiyon gibi uygarlık hastalıkları oldu. Ne var ki bu konsept çoktan beri eskidiği halde bugün hâlâ birçok Alman kenti büyük çapta motorlu özel ulaşımın ihtiyaçlarına göre ayarlanmış durumda. Şimdi bunun değişmesi amaçlanıyor.
Anahtar Sözcük „Walkability“
Geleceğin kenti sağlıklı konforsuzluğu teşvik etmek istiyor. Eskiden tamamen araç trafiğinin buyruğu altına girmek zorunda kalmış olan yayaların ve bisiklet sürücülerinin ileride, -hem çevreye hem de kendi sağlıklarına hürmeten- mümkün olduğunca çok yürümeye özendirilmeleri amaçlanıyor.
Uzmanlar buna „Walkability“ diyorlar. Yürümeye özendirici tutum, araçlara hız kısıtlamasıyla ve trafik lambalarının, yayaların çok şeritli caddelerin ortasında, çok kısa süren bir dahaki yeşili beklemek zorunda bırakmayacak şekilde ayarlanmasıyla başlıyor. Ama biraz daha düşünüldüğünde Walkability, örneğin Wiesbaden’li mimar Minh Chau Tran’ın talep ettiği gibi; araçlardan arındırılmış bölgelerle trafiğin daha geniş kapsamlı bir biçimde yaya dostu düzenlemesini kastediyor. Yine, iyi bir konut- işyeri karışımı, trafik gürültüsünden uzak, kısa ve gölgeli yaya yolları gibi kriterleri sayıyor; yaya dolaşmaya, koşmaya, bisiklet sürmeye adeta davet eden ve böylece hareket etmeyle sporu birleştiren yollardan bahsediyor. Bir başlangıç, kent merkezindeki en tanınmış caddelerden biri olan Friedrichstrasse’yi araç trafiğine kapatan Berlin’den geldi. Bu caddede Gendarmenmarkt yakınında yeni düzenlenen “volta güzergâhı”nda , insanların trafik gürültüsü, araç kuyruğu ve benzin kokusunun olmadığı bir büyük şehirin nasıl hissedildiğini Ocak 2021’e kadar yaşayarak görmeleri amaçlanıyor.
„Park(ing) Day“ Etkinliğinin Vurgusu
Bir otomobilin ne kadar orantısız bir yer kapladığını, 2005 yılından beri yapılan „Park(ing) Day“ etkinliği gözler önüne seriyor. Her yıl eylül ayının üçüncü cumartesi günü sanatçılar, tasarımcılar, ulaşım politikası dalında etkin insanlar ve yuttaşlar, sınırları belirlenmiş bir park yerini, geçici olarak halka açık bir parka, bir yeşil alana veya bir lokantalar sokağına dönüştürüyorlar. Katılan kentlerin sayısının hızla arttığı bu etkinlik, son derece olumlu bir yankı buldu. „Caddede bu kadar çok mutlu yüz ve bu kadar canlılık. Bir park yerine 23 saat boyunca bir araba koymaktan daha anlamlı ve daha güzel bir dolu şey var“, deniyor mesela Münster’de yapılan Park(ing) Day etkinliği ile ilgili olarak.
You would like to receive regular information about Germany? Subscribe here: