Thomas Mann – bir yüzyılın yazarı
2025 yılı Thomas Mann’ın 150. doğum günü ve 70. ölüm günü – Nobel edebiyat ödülü sahibinin eserlerini yeniden keşfetmek için bir vesile.
O 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri olarak görülüyor. Romanları, hikayeleri ve denemeleri ile Thomas Mann sadece Alman edebiyatında sürdürülebilir bir iz bırakmadı, dünya çapında da ses getirdi. Aralarında “Buddenbrooklar“, “Büyülü Dağ“, “Yusuf ve Kardeşleri“ ve “Doktor Faustus“ gibi eserlerin de bulunduğu kitapları neredeyse 40 dile çevrilerek milyonlarca kopya sattı. Eserleri, hassas toplumsal analizleri felsefi derinlikle, ince ironiyle ve karmaşık bir konuşma tarzıyla bağdaştırıyor.
Ayrıcalıklı kökeni
6 Haziran 1875’te Lübeck şehrinde doğan Thomas Mann, varlıklı bir tüccar aileye sahipti. Babasının 1891 yılındaki ölümü ve şirketin tasfiye edilmesinden sonra aile, Thomas’ın edebiyat dünyasında daldığı Münih şehrine taşındı. Sıradışı yeteneği henüz erken dönemde gün yüzüne çıktı, örneğin “Küçük Bay Friedemann“ (1898) öyküsüyle. 1905 yılında zengin bir Yahudi aileye mensup Katia Pringsheim ile evlendi. Mann ailesi, yine başarılı birer yazar olan Klaus ve Erika Mann’ın da aralarında bulunduğu altı çocuğuyla birlikte bir tür entelektüel bir hanedanlık mertebesine ulaştı. Ancak insani dramlar da eksik olmadı: Klaus Mann depresyonlarla mücadele ediyordu ve 1949 yılında canına kıydı. En genç oğul besteci Michael Mann da 1977 yılında kendini öldürdü. Birçok diğer aile üyesi psikolojik problemlerden mustaripti.
Şöhret ve direniş
Thomas Mann şöhretinin doruk noktasında 1920’li yıllarda erişti. 1929 yılında özellikle erken dönemdeki romanı “Buddenbrooklar“ (bkz. altta) ona nobel edebiyat ödülünü getirdi. Uzun bir süre kendisini siyaseten muhafazakar olarak tanımlayan Thomas Mann Weimar Cumhuriyeti ile bir demokrasi havarisine dönüştü. Nasyonal Sosyalistler 1933 yılında iktidarı ele geçirince kendisini Almanya’yı terk etmeye mecbur hissetti. İlk durağı İsviçre’ydi, daha sonra ABD’ye taşındı ve burada Amerikan vatandaşlığını aldı ve aktif bir şekilde NS rejimine karşı çalışmalar yürüttü. “Dinle Alman Ulusu!” kitabında derlediği radyo konuşmaları Alman halkına yönelikti ve onları açık bir şekilde Hitler’e karşı direnişe çağırıyordu. Sürgündeki rolü hakkında “Ben neredeysem Almanya oradadır” diyordu. Savaştan sonra Avrupa’ya geri döndü, ağırlıklı olarak İsviçre’de yaşadı ve 12 Ağustos 1955’te orada öldü.
Thomas Mann’ın ustalık eserlerinden örnekler:
Otobiyografik öğeler içeren romanı, Lübeckli bir ailenin yükselişini ve düşüşünü tasvir ediyor. Kahramanlar burjuvazinin zorluklarıyla ve kişisel hayalleriyle boğuşuyor. Mann ayrıntılı toplumsal gözlemlerle ve ince mizahla bir dönem portresi çiziyor. Nesillerin çetin dönüşümünü “Hayat bir dizi küçük meseleden başka ne olabilir ki?” diye tanımlıyor. Kendilerini eserin dalkavuk figürleriyle özdeşleştiremeyen Lübeckliler bundan çok da hoşlanmış değildi.
Roman İsviçre’deki bir sanatoryumda geçiyor, hastalık, ölüm ve dönemin düşünce akımlarını konu alıyor. Genç bir mühendis olan Hans Castorp önceleri buradaki hasta kuzeninin yanında kısa bir süre kalmayı amaçlarken, konaklaması yıllar boyu sürüyor. Yaşam dolu Settembrini ve nihilist Naphta gibi karakterlerle diyaloglarında parça parça olmuş dünyanın anlamını keşfetmeye çalışıyor.
Dört ciltlik bu eserde Thomas Mann İncil’de yer alan Yusuf’un hikayesini ele alıyor ve bunu yeni baştan yorumluyor. Roman Yusuf’un hor görülen bir çocuktan nasıl yükselerek firavunun nüfuzlu bir danışmanına dönüştüğünü aydınlatıyor. Mann, psikolojik derinlik ile Antik kumaşı kudret, tanrısallık ve insanlık hakkında bir yansımaya dönüştürüyor.
Geç dönem eseri besteci Adrian Leverkühn’ün yaşamını Alman tarihiyle bağdaştırıyor. Leverkühn şeytanla yaptığı anlaşma gereği sanatsal bir deha kazanırken, insanlığını yitiriyor. Roman, Almanya’nın 20. yüzyıldaki kültürel ve ahlaki çöküşüne bir göndermedir.