“Hakkaniyetin gücü”
Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen’le, Putin’in Ukrayna’ya saldırısının dünya siyasetine etkilerini konuştuk.
Sayın Heusgen, 24 Şubat 2022 tarihinden beri güvenlik, Almanya’da da yine önemli bir konu oldu. Rusya Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya başlattığı saldırı, uzun yıllar sürecek yeni bir Doğu-Batı cepheleşmesine neden olabilir mi?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Rusya’nın Batı’daki komşularıyla yaşadığı gerilimler yeni değil. Putin, 2008’den bu yana silahlı kuvvetlerini sistematik olarak geliştiriyor, orta menzilli roketlerini Avrupa’ya yakın konumlara yerleştiriyor ve Avrupa çevresindeki sayısız kriz ve çatışmaya dahil oluyor. Putin uzun süredir cepheleşmeye giden bir rota izliyor.
Öte yandan Rusya’nın Ukrayna işgalinin bir “dönüm noktası” olduğu da doğru. Avrupa’da bir saldırı savaşının yaşanıyor olması tamamen yeni bir boyut. Rusya’yla uzun sürecek bir cepheleşme için hazırlanmamızı gerektiren iki ana neden söz konusu. Bunlardan birincisi, Ukrayna’daki savaşın uzun bir süre daha devam edeceğinin tahmin edilmesi. İkincisi de uygarlık değerlerinin çiğnenmesinden sorumlu Putin yönetimindeki bir Rusya’nın, uzun bir süre uygar dünyadan izole kalacağı.
Öte yandan burada net bir Doğu - Batı cepheleşmesinin söz konusu olacağını düşünmüyorum. Zira bir tarafta Avrupa’daki güvenlik düzenini kabullenmiş ve savunan Avrupa ülkeleri, diğer tarafta da - tamamen Rusya’ya bağlı hareket eden Beyaz Rusya’yı saymazsak - tek başına Rusya yer alıyor. Çin Rusya’yı bu konuda desteklese bile Birleşmiş Milletlerdeki oylamalar, dünyanın tüm bölgelerindeki ülkelerin Ukrayna’nın topraksal bütünlüğü ve bağımsızlığını savunduğunu gösteriyor.
Askeri saldırıya Batı, öncelikli olarak ekonomik yaptırımlar ve diplomasiyle karşılık veriyor. Bu, yeterli mi? Yoksa yine bir silahlanma yarışı mı yaşanacak?
Öncelikle, Rusya’nın uluslararası hukuku ihlaline karşı diplomasi yoluyla net bir tavır alıyor olmamız kesinlikle doğru. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve ortaklarının dış politika ve güvenlik politikalarında seçtiği yol, güçlü olanın haklı olduğu değil, hakkaniyetin güçlü olmasıydı. Bunun için bugün her zamankinden daha çok sorumluluk almalıyız.
Fakat açık olan bir şey var ki, o da Putin’in sadece diplomasiyle durdurulamayacağı. Hedefe odaklı ekonomik yaptırımlar, savaşın ivme kaybetmesine ve Moskova’daki hesapların değişmesine katkıda bulunabilir.
Ancak ciddi bir tehlike durumda da kendimizi savunabilecek durumda olmalıyız. Bu da büyük yatırımların gerçekleştirilmesini gerektiriyor. Burada söz konusu olan bir silahlanma yarışı değil ama, sadece son otuz yıldır ihmal ettiğimiz gelişmeleri yakalamakla ilgili.
Rusya bir G8 üyesiydi. Rusya’nın yeniden iletişim içinde olunan bir ortak olması için ne yaşanması gerekiyor?
Putin’in Rusyası şu an bir parya devlet. Tamamen izole olmuş durumda. Her gün, Rusya’nın işlediği suça dair ürkütücü, yeni detaylardan haberdar oluyoruz. Bu görüntüler kolektif hafızaya kazınacak.
Ancak şöyle de bir gerçek var: Konuşabilmeli, iletişim içinde olabilmeliyiz. Rusya’yla ilişkide nasıl bir yol izleyeceğimizi bulabilmeliyiz, zira her şeyden önce iklim değişikliğinin sınırlandırılması ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi yüzyıla damgasını vurmuş görevlerin gerçekleştirilmesinde Rusya’nın üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Ama bu konuda gerçekçi olmalıyız; Putin anlaşmalara bağlı kalmıyor. Barış zamanı güvenilir bir ortak değil, hele savaş zamanı hiç değil. Rusya’nın Ukrayna’da işlediği suçlar cezasız kalmamalı. Yapılan zulümler belgelenmeli ve Putin sistemi, yaptıklarından sorumlu tutulmalı. Statüko ante’ye dönüş gerçekleşmemeli. Putin başkanlığında bir Rusya’nın G8’e dönmesinin kesinlikle söz konusu olmadığını düşünüyorum.
Yaşanan gelişmeler, çoktan aşılmış olduğuna inanılan Soğuk Savaş dönemini anımsatıyor. Bugün yaşananların o dönemden farkı ne?
Bugün mesele sadece bir Doğu - Batı uyuşmazlığı değil. Rusya gibi otoriter devletlerin uluslararası düzenin temellerine karşı savaş açtığını açıkça görüyoruz. Bu uyuşmazlık sadece Doğu ile Batı arasında değil. Bugün dünya genelinde demokrasiler ve otoriter devletler geçmişte olduğundan daha fazla rekabet halinde.
Bölgesel bağlam da değişti. Sovyetler Birliği artık geçmişte kaldı, eski Sovyet ülkeleri, protesto ve reform hareketleriyle Rusya’dan bağımsız bir şekilde kendi tarihlerini yazıyor.
Avrupa’nın merkezinde yaşanan bu krizde, ayrıca Amerikalıların da Avrupa’dan - özellikle de Almanlardan - Soğuk Savaşı döneminde beklediklerinden çok daha fazlasını bekledikleri açıkça görünüyor. Avrupa kendi ayakları üzerinde durabilmeli.
You would like to receive regular information about Germany? Subscribe here: