Metropollerin yeniden yaratılması
İnsanlar tüm dünyada şehirlere akın ediyor. Almanya akıllı çözümlerle gerçekleşecek köklü değişime hazırlanıyor.
21. Yüzyıl kentlerin yüzyılı olarak kabul ediliyor. Dünya tarihinde daha önce hiç bu kadar çok sayıda insan kentsel bölgelerde yaşamamıştı. Üstelik bu eğilim artarak sürüyor. Fakat şehirler mevcut biçimleriyle ekolojik sürdürülebilirliği olmayan dev kaynak tüketicileri. Uzmanların çarpıcı uyarılarına göre günümüzde 7 milyarı aşan dünya nüfusunun 2 ila 3 milyarlık bölümü önümüzdeki birkaç on yıl içerisinde metropollere akın edecek. Yani dünya tarihinin en büyük göç hareketi başladı. “Küresel Çevre Değişikliklerine İlişkin Bilim Danışma Kurulu”nun (WBGU) Federal Alman yönetimi için kaleme aldığı son değerlendirme raporunda dile getirdiği bu küresel eğilim tıpkı diğer ülkeler gibi Almanya için de aynı ölçüde geçerli. Almanya’nın en kuzeyinden en güneyine, Flensburg’dan Garmisch’e, her köşesinde kırsaldan kentlere doğru bir göç hareketi gözleniyor. Nüfusu günümüz itibariyle 81,5 milyonu bulan Almanya’da halkın yaklaşık yüzde 75’i nüfus yoğunluğunun çok yüksek ya da orta yükseklikte olduğu bölgelerde yaşıyor. Nüfusu 100.000’i aşan 76 kentin bulunduğu Almanya’da özellikle Berlin ve Frankfurt/Main gibi kentler 2000’li yılların ortalarından bu yana hem gözle görülür ölçüde hem de düzenli bir şekilde büyüme gösterdi. Günlük gazete Frankfurter Allgemeine Zeitung bu durumu “Almanlar yolların daha kısa, fırsatların daha çok ve seçeneklerin çok çeşitli olduğu ve her şeyden önemlisi iş ve aile yaşamı dengesinin kurulmasına daha iyi olanak
tanıyan kentlere göçüyor“ şeklinde özetliyor. Almanya zaten kent yaşamının ağırlıklı olduğu ülkelerin tipik bir örneği kabul ediliyor. Uzmanlar, kentlerin içinde bulunduğu bu rönesansın büyüme ve yenilikçilik bakımından kalıcı bir gelişimi doğuracağını ve büyük şehirlerde 2030 yılına kadar önemli bir nüfus artışı gerçekleşeceğini öngörüyorlar. Elbette bu hem kira hem de alım değeri bakımından konut piyasası, kent içi ulaşım ve altyapı bakımından çok önemli sonuçları da beraberinde getirecek bir durum.
“Smart City” yani dijital akıllı kent konsepti son yıllarda geleceğe dönük bir vizyon olarak dünyanın her köşesindeki şehir planlamacıların hayal gücü sınırlarını genişletiyor. Zira “akıllı kentler” bilişim ve iletişim teknolojilerinin de (BİT) desteğiyle kentsel mal ve araç trafiğinin daha verimli ve enerji tüketimi açısından tasarruflu hale gelmesini sağlayacak.
Çok sayıda kentsel merkezin bir araya gelmesine, bu şekilde doymak bilmeyen dev şehirlerin yerini almasına dönük bir kent gelişimi de şehir planlamacıların geleceğe dönük ideal tasarımları arasında. Kent bilimcilerin “çok merkezli kent” modeli olarak adlandırdıkları bu kentleşme formunda sanayi de kendine kent içinde yeniden bir yer bulabiliyor. Ancak bu bu durum gürültüye veya zehirli gazlar saçılmasına sebep olmayacak, post endüstriyel fabrikalar formunda gerçekleşecek. 3D yazıcılar gibi yeni ve “akıllı” üretim biçimleri 19. Yüzyılda Berlin’de son derece yaygın olan konut ve iş yerlerini tek bir bina kompleksi içerisinde birleştiren “Kreuzberg karma modeli”nin yeniden gündeme gelmesini sağlayabilir. WBGU’nun başkanı olan ve Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü’nden Profesör Hans Joachim Schellnhuber konuyla ilgli yaptığı açıklamada “yenilenebilir enerjilerin merkezi olmayan yapısı, dönüşüme dayalı döngüsel iktisat ve dijital ekonomi gibi etkenler kentlerdeki nüfus yoğunluğunun azaltılmasının önünü açıyor” diyor ve kentsel nüfusun azaltılması konusundaki örneklere işaret ediyor: “Almanya’da kendini yeniden yaratmakta olan Ruhr Bölgesi ya da ABD’deki San Fransisco Körfez Bölgesi gibi çok merkezli entegrasyon modelleri geleceğin kent modelleri olabilir.”
Almanya’da sanayileşmenin başından bu yana süregeldiği gibi kırsal ve kent arasındaki dengelerde gerçekleşen dönüşüme yön veren asli unsur genç nüfusun kendisine en büyük gelişme ve kendini gerçekleştirme fırsatının yanısıra en geniş iş imkanlarını sunan merkezler olan kentsel bölgelere doğru hareketi. Özellikle de 18 ila 24 yaş arası nüfusun kentlere yerleşmeye son derece istekli olduğu görünüyor. Almanya’daki bu göç verme süreci özellikle de ülkenin doğusundaki eyaletlerde gelecekte de devam edecek.
Bu gelişmelerden en çok kazançlı çıkanlarsa büyük şehirlerin dış çeperindeki zengin yerleşim yerleri ve metropol bölgeleri. Ayrıca kırsal bölgelerde yaşayan nüfus giderek yaşlanırken kent nüfusu gençleşiyor. Nüfus araştırmacıları Almanya genelinde toplam nüfusun 2030 yılına kadar yüzde 0,7 oranında küçüleceğini öngörürken Berlin ve Hamburg gibi büyük şehirlerde yüzde 10’a varacak bir nüfus artışı bekleniyor. Ayrıca bütün veriler Bavyera ve Baden-Württemberg gibi ekonomisi güçlü güney eyaletlerindeki orta büyüklükteki kentlerde de orta vadede nüfusun artacağına işaret ediyor.
Fakat kentsel yığışım bölgelerinin teknolojik anlamda “akıllı kentlere” dönüşümü belli koşulların yerine getirilmesine bağlı. Önümüzdeki on yıl içerisinde öngörüldüğü üzere 700 milyon insan şehirlere göç ederse pek çok merkezde altyapının çökmesi tehlikesi söz konusu. Danışmanlık şirketi McKinsey, metropollerin yıllık enerji, su, kanalizasyon ve kent içi ulaşım sistemlerine 2013 yılı itibariyle harcadıkları yıllık toplam 10.000 milyar Dolarlık yatırımı 2025 yılına kadar ikiye katlamaları gerekiyor.
Öte yandan kent planlamacıları, gerçekleşmesi gereken değişimi yalnızca teknolojik bir mesele olarak değerlendirmiyor. Berlin’de bulunan Alman Şehircilik Enstitüsü’nün (DIFU) yönetimden sorumlu müdürü Martin zur Nedden’in tahminlerine göre Alman kentleri önümüzdeki yıllarda dört önemli temel güçlükle karşı karşıya kalacak: İklim değişikliği ve yeni iklime uyum sağlamak için alınması gerekecek önlemler, demografik açıdan giderek yaşlanan toplum, sosyal ayrımcılık eğilimleri ve daha yoğun sivil katılımın sağlanması görevi. Nedden “paylaşım ekonomisi ve halkın katılımı, geleceğin kentinin birer parçası olmak zorunda”, diye vurguluyor. Yerel yönetimler uzmanı Nedden, geleceğe dönük kentsel gelişimde “Avrupa kenti”ni baz alan anlayışın takip edilmesi çağrısında bulunuyor. Ona göre bu kent anlayışının asli unsurları kentin tarihle bağı, eşitlik umudu, kentsel yaşam tarzı, mimari tasarım kalitesi ve şehir planlaması üzerine kurulu bir yapılanma olmalı.
Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü bünyesinde teknolojilerin doğurduğu sonuçları inceleyen Armin Grunwald “yeni kent”e doğru yol ayrımında fazlasıyla teknoloji odaklı bir yaklaşıma saplanılmaması gerektiği konusunda uyarıyor. Ona göre geleceğin şehri sakinlerine odaklanmalı. Grunwald’e göre yanıtlanması gereken soruların başında kent ve doğa ilişkisi, sürdürülebilirlik, sosyal dışlama ve dahil etme, kent kültürü ve insan ve teknoloji arasındaki gerilim yer alıyor. Grunwald’in en önemli tavsiyesiyse “teknoloj dünyasının insanlar adına plan yapacağı değil onların da sürece dahil edeceği” bir konsept olan “co-design”ın benimsenmesi.
“Co-design” yani katılımcı tasarıma örnek olarak Wuppertal (Kuzey Ren-Westfalen) gösterilebilir. Wuppertal İklim Çevre ve Enerji Enstitüsü, bilim adına “şehir anlayışındaki dönüşüme” somut katkıda bulunarak yeni kent içi ulaşım formları geliştiriyor. Enstitünün müdürü Uwe Schneidewind, otonom sürüş sistemli araçlar, araba kullanımında sosyal paylaşım modelleri ve toplu taşıma için geliştirilen bir “vatandaş bileti”yle “uzun vadede Wuppertal’deki otomobil otomobil sahipliğinin sayısı bugünkü miktarın yüzde onuna indirilebilir” düşüncesinde. Böylesi bir akıllı ulaşım sistemiyle bütün kentin yaşamı köklü bir değişim geçirebilir.
Aslında teknoloji alanındaki en büyük trend olan dijitalleşmenin tam da kendisi beklenmedik bir sürprize önayak olabilir. Daha iyi bir internet bağlantısı ve “herhangi bir mekana bağlı olmayan işletme modelleri” aracılığıyla internet ekonomisinin daha da geliştirilmesi sonucu, doğaya yakın ikamet alanlarını daha cazip kılacağının işaretleri şimdiden görülüyor. 1960’lı yıllardan itibaren otomobilin yaygınlaşmasıyla buna benzer bir gelişme daha önce de geçekleşmiş ve doğaya yakın bölgelerde yaşam cazip hale gelmişti. Dolayısıyla geniş bant bağlantısına yönelik altyapı yatırımları internet kuşağının mobil üyelerinin, günümüzde yitirilmiş gibi görünen kırsala yerleşmesinin önünü açması gayet mümkün. Teknolojik gelişme her zaman sürprizlere gebe.