Değerlerin korunması
38 ile Unesco Dünya Mirası Almanya listesinde en girişleri ile ülkeler arasında yer almaktadır.
Almanya’daki “dünya mirasları”nın çeşitliliği üzerine Cehennemi bir ses.
Taştan iki sentorun üflediği borazanlardan çıkan ses, metal borulara hücum eden suyun havayı sıkıştırmasından oluşuyor. Adeta kıyameti haber veren bu ses kulakları sağır edercesine tepeden aşağılara kadar uzandığında su harekete geçmiş oluyor. Anıtsal büyüklükteki Herkül heykelinin kaidesinden aşağıda tüf taşından yapılma kayalıkların üzerinden su kütlesi akmaya başlıyor. Buradaki dev Herkül heykelinin ince çeperli yapısıyla New York Özgürlük Heykeli’ne de ilham verdiği söyleniyor. Harekete geçen su dışarıya açılan yerden on iki metrelik bir sütun halinde fışkırıyor. Büyük bir insan kalabalığı hazır bekliyor, sınıfça gelmiş öğrenciler, emekliler, turistler, suyun akacağı terasların iki yanından aşağıya doğru iniyorlar, akan suyun az önünde kalarak su oyununu doyasıya yaşamak istiyorlar. Bu Barok dönemi fantezisinin sekiz buçuk kilometrelik bölümünde çağlayarak akan su, kollara ayrılıp dingin geniş orman derelerine dönüşerek romantik atmosfere geçiyor; sonra yeniden birleşerek “Şeytan Köprüsü”nün altından aşağıya çağlayarak dökülüyor ve yeniden bir orman ve çayırlık faslından sonra bir su kemerinin kesik kenarından 34 metrelik bir yükseltiden bütün gücüyle aşağıya iniyor ve bu güçle su oyununun muzaffer finalinde 54 metre yükseklikte bir fıskiye oluşturuyor. Yapıldığı dönemde bu bir dünya rekoruydu. Kassel kentinde bulunan Wilhelmshöhe Dağ ve Saray Parkı’nın (Berg- und Schlosspark Wilhelmshöhe) su güzergahı, su deposu ve arkasındaki orman da (Habichtswald) dahil olmak üzere bu yıl UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girdi.
Bazıları konuya skor yapma gözüyle bakıyor: Almanya’nın bu son kararla birlikte Dünya Mirası listesinde toplam 38 yeri oldu ve Çin, İtalya, Fransa ve İspanya’yla birlikte UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde en çok yerle temsil edilen ülkeler arasında. Ülkenin toprak büyüklüğü dikkate alınırsa bu rakam çok fazla görünebilir, ama bunun gerisinde Avrupa’nın ortasında yer alan Almanya’nın tarihi yatıyor. Almanya da İtalya gibi ancak 19. Yüzyılda bir ulus haline geldi. Daha 1800’de bugünkü Federal Almanya’nın bulunduğu coğrafyada yüzlerce bağımsız küçük devlet ve devletçik vardı. Bunlara bir de 51 “serbest kent” ekleniyordu. Hükümranlık alanları çoğu kez bölgesel bütünlük arz etmiyordu. Her hükümranlık alanının kendi hukuk düzeni vardı, kendi parasını basıyordu, ağırlıklar, saat hesabı gibi kendi ölçü birimlerini belirliyordu. Her biri Avrupa’da kendi aile bağlarını ve ekonomik ittifaklarını kurmuştu. Kültürel bakımdan da canlı bir rekabet vardı. Hükümranlar, Avrupa’nın başka yerlerindeki saraylara bakarak kendi ünlerini yükseltmek için kültürel faaliyetleri teşvik ediyorlardı. 1689 yılında dağ parkı Wilhelmshöhe’yi yaptıran Kont Carl von Hessen-Kassel da böyle küçük bir devletin tipik bir temsilcisiydi. Prusya Kralı II. Friedrich’in (II. Frederik) kızkardeşi Wilhelmine von Bayreuth’un, 1748 yılında kızının düğünü vesilesiyle, o dönemin dünyaca ünlü mimarı ve sahne ressamı Giuseppe Galli Bibiena’ya yeni bir opera binası yaptırması da böylesine bir vizyonun, saplantı derecesinde bir tutkunun örneğini sergiliyordu. Franken bölgesinin ücra bir köşesindeki bu ahşap opera binası için, daha sonraki tüm diğer kent içi opera binalarının başlatıcısı olarak Dünya Mirası Komisyonu’nun 2012’deki yıllık toplantısında “öne çıkan evrensel bir değer” olduğu değerlendirmesi yapıldı.
Almanya’nın tarihsel bir gerçeği olarak çok merkezliliği bugün, aralarında üç bağımsız kentin de (Hamburg, Bremen ve Berlin) bulunduğu 16 eyaletin de kökeni. Bu eyaletlerin her birinin, kültür varlıklarını koruma konusunda kendi düzenlemesi var ve her eyalet Dünya Kültür Mirası listesi için kendi önerilerini oluşturuyor, daha sonra bu öneriler eyaletlerin kültür bakanlarının ortak toplantısında ulusal düzeyde karara bağlanıyor. Elbette her eyalet en azından bir yerle listeye girme çabası içinde. Burada da prestij ve turistik beklentiler söz konusu. Federal Almanya 1976 yılında UNESCO Dünya Mirası Konvansiyonu’nu imzaladı. İlk olarak da 1978’de Aachen Katedrali Dünya Mirası listesine alındı. Karolenj döneminin eseri olan yapı bilinçli olarak antik Roma ve Bizans mimarisine dayanan unsurlarıyla İmparator Büyük Karl’ın (Şarlman) yönetiminde Avrupa’da birlik sağlamanın ilk denemesini simgeleştiriyor bugün de. İlk dönemlerde sadece tek tek yapılar, özellikle de kiliseler ve saraylar Dünya Mirası listesine alınırken, kısa süre sonra yapılar kompleksi, örneğin bir kentin çok iyi korunmuş tarihi kısmı da değerlendirmeye alınmaya başlandı. 1987 yılında Almanya’nın Trier kentinde, Antik Roma döneminden kalma, şaşırtıcı derecede iyi korunmuş çok sayıda binası Dünya mirası ilan edildi. Mosel kıyısındaki bu küçük kent milattan sonra 300 yılında Roma İmparatorluğu’nun en önemli kentlerinden biri ve Alplerin kuzeyinde 8000 nüfusuyla en büyük başkentiydi. Ticaret serbestisi olan kentlerden (Hansestadt) Lübeck de, on ikinci yüzyıldan beri özü bozulmadan korunduğu için 1987 yılında kuzey Avrupa’da Dünya Mirası listesine dahil edilen ilk kent oldu. Dünya Mirası Komitesi 1992 yılında Rammelsberg’i çevreleyen kültür varlıklarını ve ahşap çatkılı evleriyle bozulmadan korunmuş olan Orta Çağ kenti Goslar’ı seçti. Rammelsberg’in maden cevherleri ve bundan yararlanmak için Sistersiyen rahipler tarafından kurulan akıllı bir su kullanım sistemi 13. Yüzyıldan beri kente ve çevresine çehresini kazandırdı. Rammelsberg’in gümüşü İmparatoru ve Goslar kentini zenginleştirdi. 30 kilometre uzunluğundaki yapay su yollarlı, depolama havuzu işlevi gören 100 gölet, su pompalamak için büyük yeraltı dönme dolapları, dev maden tünelleri ve 1930 yılında sanayi mimarları Schupp ve Kremmer tarafından inşa edilen işleme tesisi 700 yıl süren bir madencilik geleneğinin tanığı. 2010 yılında ek olarak aday gösterilen Yukarı Harz bölgesinin su kullanım sistemi de dahil edildiğinde bu Dünya mirası 200 kilometre kareden daha büyük bir kültür alanını kapsıyor. Harz’a dikkatli bakan biri buraların ladin ormanlarının da madenciliğin bir sonucu olduğunu anlamaya başlar. Eski karma ağaçlı orman, buradaki tünellerin, su kanallarının ve dönme dolapların yapımı için kesildiğinden dolayı burası daha sonra insan eliyle oluşturulmuş bir orman.
Dünya mirası olarak tanınan park kompleksleri içinde herhalde en sarsıcı olanı 140 kilometrekare büyüklüğündeki bir park beldesi olan “Dessau-Wörlitz Gartenreich”tır. Huzuru çok seven, aydınlanmış bir kafa olan Kral III. Leopold Friedrich Franz von Anhalt-Dessau toprağını park beldesi ilan etti ve burayı dinlenmek ve eğitim amacıyla tebasına serbestçe kullanma hakkı tanıdı. “İngiliz bahçesi” tipini örnek alan Kral, ülkesine canlı bir klasisizm de getirdi. Bu gibi eski örneklerin yanısıra UNESCO Dünya Mirası Komitesi epeydir daha yeni dönemlere ait kültür varlıklarıyla da ilgileniyor. Örneğin Berlin’de 1920’lerde ortaya çıkmış olan, kriz ve konut sıkıntısının hakim olduğu bir dönemde kent dokusuna uyumlu, sosyal konut planlamasının temsil edici örneği olması nedeniyle altı yerleşim bölgesi 2008’den beri Dünya Mirası listesinde.
Dünya Mirasına dahil yerlerin bütünlüğünün korunmasını sağlayan unsur, eyaletlerin kültür varlıklarını koruma kanunları olsa da Federal Yönetim de buraların korunması ve tanıtılmasının yerel ve bölgesel yönetimlerin gücünü bazen aştığı bilinciyle çalışmalara önemli katılar sağlıyor. Federal Yönetimin kurumsal olarak desteklediği büyük vakıflar bu ilgiden çok memnun. Weimar’daki “Klassik Stiftung”, bunlardan biri; bu vakfın tek ilgi alanı Weimar’ın geçmişinde önemli yeri olan Johann Wolfgang Goethe ve Friedrich Schiller’in faaliyet gösterdikleri mekanların müze olarak korunmasıyla sınırlı değil; vakıf, bu kentin önemli bir diğer değeri olan 20. Yüzyıl başlarındaki Bauhaus sanat akımının mirasının korunmasıyla da ilgileniyor. Küçülmekte olan eski sanayi kendi Dessau’da faaliyet gösteren Bauhaus Dessau Vakfı da 20. Yüzyıl başlarındaki modernist akımın deneysel yapılarının korunması, araştırılması ve tanıtılması çalışmalarında Federal Yönetimce destekleniyor. Bauhaus’un bir tasarım ve mimarlık akımı olarak uluslararası düzeyde önemsenmesi ve önde gelen isimlerin Nazi döneminde yurt dışına kaçmak zorunda kalmış olması, bu akımı dünyada kendine özgü bir üslubun adı haline getirdi.
Federal Yönetime düşen işlerden biri de Berlin’in Müzeler Adası’yla ilgili; dünyada benzersiz bir yer olan, 1810 yılından itibaren Kralın talimatıyla geliştirilen, tüm zamanlara ve kültürlere açık, başkentin göbeğinde toplumsal bir kültürel eğitimin yeri Müzeler Adası’nın masraflı bakımı ve modernizasyonu. Federal Hükümet nezdinde Kültür ve Medya Temsilcisi tarafından başlatılan “Özel Değer Taşıyan Ulusal Kültür Varlıkları” programı çerçevesinde Dünya Mirası yerlerinden Völkling Dökümhanesi’nin (Völklinger Hütte) masraflarının bir bölümü de uzun vadeli olarak karşılanıyor. 1873 yılında kurulan bir zamanların yenilikçi sanayi teknolojisinin eseri, benzersiz bir makine parkı özelliğindeki devasa çelik fabrikası, işletme dışına alındığından beri paslanma ve çürüme tehlikesine karşı korunmaya muhtaç.
Federal Yönetimin Dünya Mirası yerleri destekleme konusundaki belki de en önemli programı, İmar ve Ulaşım Bakanlığı’nın öncülüğünde kentsel gelişime destek amaçlı hazırlanan “Unesco Ulusal Kültür Mirası Yerlerine Dönük Yatırımları teşvik” programı. Federal Yönetim 2009-2014 arası dönem için 220 milyon Avro tahsis etti. Bu kaynakla masrafları karşılanacak çalışmalardan biri, Regensburg kentinde trafikten fazlasıyla etkilenen, Orta Çağ köprüsü “Steinerne Brücke”nin bakımı. Quedlinburg’da da kayaları kırılgan olan Şato tepesi statik bakımdan güvenli hale getirilecek. Potsdam ve Berlin’deki büyük saray ve park komplekslerinde keyif amaçlı inşa edilen yapıların yanısıra bahçe detayların da düzenli olarak bakıma ihtiyacı var.
Bu program, Dünya Mirası yerlerin daha görünür hale gelmesi için giriş yapıları, bağlantı yolları ve bilgi merkezleri gibi yeni inşaat çalışmalarını da destekliyor. Hessen’deki küçük bir yapı olan Lorsch kilisesi de, Dünya mirası sayılması için hummalı bir çabayla tanıtılıyor. Zira burada bulunan ve bir zamanlar tüm Avrupa’da üzerine yayınlar yapılan kutsal emanetler gözlerden uzak ve muammalı. Odenwald yakınlarında ahşap çatkılı evleriyle ünlü bu kasabaya toplu taşıma araçlarıyla ulaşmak çok zahmetli ve doğru düzgün otel ve lokantalardan da yoksun; dünya mirası olmanın yüklediği sorumluluk böyle bir kasabanın imkanlarını çabucak zorlayabilir. Dünya mirasını ciddiye almak, tüm insanlığa karşı sorumluluğun gereğini yerine getirmek, yaratıcı, araştırmacı ve koruyucu kültürel çabalardan sınır ötesinde de gurur duymak demek. Kültürel alışveriş olmadan bu kültür varlıklarının teki bile düşünülemezdi, bu yapıtın gerçekleştiği devletin bir zamanlar ne kadar büyük olduğundan bağımsız olarak.
Doğal Mirasların korunmasında küresel bağımlıkların önemi zaten aşikar. Darmstadt yakınlarındaki Messel’de eski bir petrol şisti ocağında bulunan atın küçük boyutlu atası dünya anamızın bize bıraktığı bir miras, tıpkı Hollanda’dan Danimarka’ya kadar uzanan Kuzey Denizi’nin su basma kıyıları (Wattenmeer) ya da büyüyen kentlerin enerji iştahına kurban gitmemiş, Avrupa’nın son kayın ormanları gibi. Almanya doğa konusunda da şaşırtıcı güzellikler sunuyor. Zaman ayırıp keşfetmeye bakıyor sadece.